
Mitolojinin Doğduğu Yerler
Bir yörenin tarihi, o yerleşim biriminin oluştuğu ilk günlerden başlar…
Akbük’deki insan yaşamının kökeni ise, antik çağlara dek uzanmaktadır. Tarihçiler Akbük yöresindeki sosyal yaşamın M. Ö. 4.000 yıllarına dayandığı ifade etmektedirler.
Akbük yöresinde oluştuğunu bildiğimiz ilk kent, Teichioussa adını taşımaktadır.
Bu isim Türkçe’de, surlu duvar ya da sur duvarı anlamına gelmektedir.
Söz konusu yerleşim birimi, o dönemlerde Attika Delos Deniz Birliği’ne üye ve Milet kentine bağlı bir yapılanma içerisindeydi.
Tarihin o dönemlerinde böyle bir birliğin oluşturulmuş olması, uygarlığın gelişme düzeyini ortaya koyan önemli bir göstergedir. Söz konusu “Birlik”, Antik dönemde Ege Denizi’nde kıyısı bulanan ve ekonomisi güçlü olan kent devletlerinin oluşturduğu ticari birlik ve nitelikli bir organizasyondu…
Akbük içinde yer alan Saplıada’da M. Ö. 6. yüzyıl dolaylarında Hippedamos isimli planlı bir yerleşim birimi oluşmuştur. Ancak daha sonra tanhrip edilen bu yörleşim bölgesine ait kalıntılar bugünlere kadar kalmış durumdadır.








Tarihi kayıtlar incelendiğinde, Akbük'de, iki antik kentin izlerine rastlamak mümkün olmaktadır:
Bunlardan birisi; sarnıç mevkiinde bulunan Pladasa, öbürü ise Teikhiousa'dır.
Pladasa hakkında bir bilgiye ulaşmak mümkün olamamaktadır.
Teikhiousa hakkında ise, Bilge Umar'ın Karia isimli kitabında geniş bilgilere yer verilmiş bulunmaktadır.
Bilge Umar'ın kitabından Teikhousa hakkında yer alan bilgilerin özeti şöyledir:
Teikhiousa, Helen dilinde, sur (teikhos) ile çevrilmiş kent, anlamına gelmektedir.
Bu kentin adına ilk kez Atina ile Isparta arasında süren savaşlar sırasında [M. Ö. 412] rastlıyoruz. Söz konusu yılda, İonia'nın en önemli kent-devleti olan Miletos, Delos Birliği'ni bir imparatorluğa dönüştüren ve tüm birlik üyesi kent devletlerini bağımlı hale dönüştüren Atina'ya baş kaldırmıştı ve limanını Atina donanmasına kapatmıştı…
Kendisi ile birlikte hareket eden Isparta ise, Atina'ya karşı İran desteğini sağlamışlardı.Bu gelişmeler sürerken bir gün, bölgeye gönderilen Isparta donanması Teikhiousa'nın önündeki körfezde geceyi geçirmek üzere konaklamış iken, Atinalı Alkibiades at sırtında çıkageldi ve donanma komutanlarına, Atinalıların Mileteos'u sıkıştırmakta olduğunu haber vererek derhal harekete geçmelerini öğütledi.
Isparta donanması, ertesi gün Miletos'a doğru yol aldı. Atinalılar daha önce kentten çekildikleri için rahatça limana girdi. Donanma bir gün sonra, tekrar denize açıldı. Ancak daha sonra, kıyıda bırakılan bazı malzemeyi almak için Teikhiousa'ya geri döndü.Konaklama yerine o gün de İran'ın Batı Anadolu'nun orta ve güney bölümleri valisi Tissaphernes, yanında askerleriyle gelmiş, donanma komutanlarını Atina yandaşı İassos [Bugünkü adı Kıyıkışlacık] kentine saldırmak için kışkırtmış, komutanlar da onun öğüdüne uymuşlar ve bu kenti fethetmişlerdi.
Teikhiousa’nın tarihçesi üzerine kıt bilgimizin ikinci kırıntısı, Miletos'tan Didyma'ya giden, daha doğrusu Didyma yakınlarındaki panannos (yani, her yanı güvenli) denen deniz girintisinden Didyma tapmağına giden kutsal yol yanında sıralanmış olan Brankhos Oğulları heykellerinden biriyle ilgilidir.
Hemen hemen tümü, Osmanlı'nın izniyle, 19. yüzyılda İngiltere'ye götürülmüş olan bu arkhaik (İ.Ö. 479 öncesi yapımı) heykellerden birisinin, Brankhos Oğullarmdan, Teikhiousa tiranı Hares'e ait olduğu saptanmıştır.
Bir torba gibi Ege Denizi’ne uzanan Kazıklı yarımadasının kuzey yanında kurulmuş olan Akbük beldesi ile ilgili ilk yerleşim bilgi notları bu kadarla sınırlıdır.
Mandayla Körfezi olarak bilinen Akbük Koyu tümüyle doğal, derin ve korunaklı bir girintinin çevresinde yapılanmıştır.
Aynı yarımadanın güney yanındaki deniz girintisinin ucunda pek korunaklı bir diğer liman olan Kazıklı koyu bulunmaktadır. Bir zamanlar, Teikhiousa'nın kapladığı, şimdi görünür tarihsel yapı kalıntısı bulunmayan bu yöre tümüyle sit alanı ilan edilmiş ve koruma altına alınmıştır. Dolayısıyla bu alanda sahil yağmacılığı ve çarpık kentleşmeye izin verilmemektedir. Ancak halen hernasılsa yapılmış bulunan birkaç derme çatma yapının duvarlarının inşası için ilkçağ mimarlık yapıtlarından kalma taşların kullanıldığı bilinmektedir.
Akbük, tarih boyunca Menteşe Beyliği ve Osmanlı İmparatorluğu toprakları içinde yer almıştır.
Akbük, Türk-Yunan nüfus değişiminin [tarihsel deyimi ile Mübadele’nin] gerçekleştirildiği 30 Ocak 1923 tarihine kadar önemli bir Rum yerleşim bölgesiydi. Yaklaşık olarak 100 hanede 400’e yakın Rum yaşamaktaydı.
1924 yılı ile 1936 yılları arasında ise Akbük, birkaç Yörük ailenin yaşadığı ıssız bir yöre idi.
1936 yılında Van'dan yapılan "Mecburi İskân" uygulaması sonucunda yöreye 10 Kürt ailesi yerleştirildi. 1945 yılında ise, komşu köy olan Kazıklı'da yaşayan fakir ailelere Akbük’de 20 yıl vadeli "Toprak Dağıtımı" yapıldı.1945 yıllarında Akbük, Kazıklı Köyü'nün 20 haneli küçük ve önemsiz bir mahallesi halindeydi…
Daha sonra Akbük, 1955 yılında, Milas'a bağlı, 35 haneli bir köy haline geldi.
İtalyanların, şu anda “Batı Yıldizı” olarak isimlendirilen yere bir iskele yapmış olduklarını biliyoruz.
Söz konusu iskelenin yapılmasının amacı, İtalyanların yörede işlettikleri bir kırmızı mermer ocağından elde ettikleri mermeri İtalya’ya taşımalarıdır. Söz konusu iskelenin kalıntıları halen bellidir. Sözünü ettiğimiz mermer ocağının yeri ise, bugünkü top sahasının üst kısmındadır.
Akbük’de 1969 yılında başlayan kadastro çalışmalarına daha sonra 1982 yılında da devam edilmiştir.Kadastro çalışmaları sonunda Akbük’de mülk sahibi olan herkese tapuları verilmiştir.
Köyün muhtarları sırasıyla; Mehmet Ali Antalya, Mehmet Zorer, Abdullah Ateşgür, Ahmet Çetin, İbrahim Şam, Mehmet Emir Dönder ve İbrahim Şam'dır.
Akbük, idari birim olarak1990 yılında Milas'tan ayrılarak Yenihisar'a bağlandı.
Daha sonra Belediye olan Akbük’de Haziran 1992 yılında yapılan ara seçimlerde İbrahim Şam DYP'nin adayı olarak Belediye Başkanı oldu.
Bugün Akbük, Akyeniköy ile birlikte Didim’in iki beldesinden birisidir.



